S
ÖĞRETİM ÜYEMİZ “VATAN ve İMAN” HAKKINDA KONFERANS VERDİ
Edirne İl Müftülüğü’nün 15 Kasım 2016 tarihinde Halk Eğitim Merkezi’nde düzenlediği, 2014 yılı Dünya Kuran-Kerim Okuma birincisi Selimiye Camii İmam-Hatibi Alpcan Çelik’in okuduğu Kur’an-ı Kerim ve İl Müftüsü Emrullah Üzüm’ün açılış konuşmasıyla başlayan programda, Fakültemiz Dekan Yardımcısı ve Kelam Anabilim dalı öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Muhammet ALTAYTAŞ “Vatanın İman, Dinin Milletle Alakası”na dair bir konferans verdi. Daha ziyâde Lise ve üniversite öğrencilerinden oluşan genç bir izleyici kitlesi tarafından takip edilen programa Edirne Valisi Günay Özdemir’in eşi Nurcan Özdemir, Trakya Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mümin Şahin, Edirne İl Müftüsü Emrullah Üzüm, Milli Eğitim Müdür Yardımcıları ve öğretim üyelerine ilaveten Edirne’li vatandaşlar da katıldı.
Konuşmasına, başta okunan Saff Sûresi’nin 13. ayetindeki “Allah’tan bir yardım ve yakında gerçekleşecek bir zafer! Müminlere bunları müjdele!” ayeti ile İstiklâl Marşı'ndaki “Doğacaktır sana vaat ettiği günler Hakk’ın” mısraındaki müşterek müjdeye atıfta bulunarak başlayan hocamız, “Bizler Allah’ın vaadine iman eden bir milletiz” diyerek umutsuzluğa yer olmadığını ifade etti.
Yrd. Doç. Dr. Muhammet Altaytaş, yine programın başında okunan Kur’an-ı Kerim’in ve İstiklal Marşı’nın aslında amacını ortaya koyduğunu belirterek; “Bizler millet olarak çok şerefli bir tarihin mirasçılarıyız. Fakat bu tarih, bizim için sadece bir övünç meselesi değildir. Elbette bu tarafı da çok önemlidir. Tarih, aynı zamanda bizim için bir sorumluluktur. Sırtımızda taşıdığımız bir yüktür. Bizim için borçtur. Bizim milletimize, şehitlerimize, bu vatan için kanını vermiş ve hala vermekte olanlara karşı büyük bir borcumuz var. Dolayısıyla bugün bu borcu hatırlamak üzere, bu borcu biraz olsun yerine getirmek üzere burada toplandık. İstiklal Marşı’ndan bir mısra ile bu borcumuzu hatırlayalım; “Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı/ Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.” Demek ki bizim şehit oğlu olmak ve bunun gereği olarak vatanımıza sahip çıkmak gibi bir yükümlülüğümüz var. Bunu hatırlamamız gerekiyor.” dedi.
Vatan davası ile iman davasının, millet davası ile İslâm davasının ayrı düşünülemeyeceğini, bu ikisinin ruh ve beden gibi birbirine bağlı olduğunu, Hz. Peygamberin 23 yıllık mücadelesinin “iman ve İslâm” mücâdelesi olduğu kadar “vatan ve millet” mücadelesi de olduğunu anlattı. Tarih şuurumuzun buhrana düştüğü günümüzde “Yeryüzü vatanım, insanlık milletim” şeklindeki anlayışın milletimizin ve dinimizin geleceğini tehdit eden anlayışların başında geldiğini ifade eden hocamız, “Müslümanın vatanının yeryüzü değil, hâkim olduğu, sözünün geçtiği yer olduğunu, milletinin insanlık değil Müslümanlar olduğunu” ifade etti. Vatansız ve milletsiz bir iman ve İslâm söylemiyle, imansız ve İslâmsız bir “ulus ve yurt” söyleminin aslında Türkiye’yi ve Türk Milletini tehdit eden en sinsi anlayışlar olduğuna dikkat çeken Altaytaş, 15 Temmuz darbe girişiminin ilkinin daha önceki darbelerin ise ikincisinin marifeti olduğuna işaret etti.
Akabinde bin yıldır olduğu gibi bugün de Türkiye’nin İslâm vatanın kalbi ve son yurdu, Türk Milletinin de İbrahim milletinin omurgası ve son milleti olduğunu ifade eden hocamız, milletimizin İslâm inancı etrafında toplanan bir gaziler topluluğu olduğunu, üzerinde yaşadığımız toprakların da 1071’de de 1923’te de İslâmlaşarak vatanlaştığını anlattı. İstiklâl savaşının kaderini değiştiren Sakarya Meydan Savaşı’ndan sonra Mustafa Kemâl’e TBMM tarafından “gaza eden” anlamında “Gâzî” ünvanın verilmesinin de bunu teyit ettiğini söyledi. Cumhuriyet’in sanıldığının aksine Osmanlı düzenine muhalif olarak kurulmadığını, tam aksine Müslümanların hakimiyetine dayalı klasik Osmanlı düzenini ortadan kaldıran Tanzimat’tan sonra günün koşullarına göre Osmanlı düzenini yeniden ihya ettiğini ifade etti. “Hakimiyetin bila kayd u şart millete (millet-i hakimeye/cumhura, yani Müslüman millete) ait” olmasının manasının da bu olduğunu ifade etti. Öncesinde yurdumuzda ortalama %60 olan Müslüman nüfus yoğunluğunun Cumhuriyet sonrasında % 99’a çıkmasının ve 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Kanûn-i Esasî’nin ikinci maddesinin “Türkiye Devleti’nin dini, din-i İslâm’dır.” şeklinde değiştirilmesinin de bu yaklaşımı teyit ettiğini belirtti. Cumhuriyetin temelindeki millet anlayışının ırk temelli değil İslâm/Müslüman temelli olduğunu; Lozan’da hiçbir Müslüman unsurun azınlık olarak kabul edilmemesini ve sonraki yıllardaki “mübadele” siyasetini örnek vererek anlattı. Bilhassa yaşadığımız topraklardaki vatan ve iman ile İslâm ve millet arasındaki ifade etmeye çalıştığı irtibatın en müşahhas ifadesinin İstiklâl Marşı’nda bulunduğunu ifade eden Muhammet ALTAYTAŞ, M. Akif'ten okuduğu mısralarla bu iddiasını örneklendirdi.